5 Aralık 2009 Cumartesi

Ankara! Herşey (itinayla) ertelenir! Gelin bugün de siz birşey erteleyin!

Yazıma başlamadan önce olası bir yanlış anlaşılmayı engellemek için bir açıklamada bulunmalıyım: Bugün birkaç arkadaş buluşup geçmişi yâd edeceğiz. Bir arkadaşımın arayıp da bu buluşmayı talep eden arkadaşımın rahatsız olduğunu ve başka bir güne ertelememizin mümkün olup olmadığını sorduğunu söylemesiyle iki gündür aklıma takılan erteleme ve Ankara ilişkisini yazıya dökmek için gereken kıvılcımı yakalamış oldum. Neden yanlış anlaşılma olmasın dedim çünkü bu konunun rahatsız olan arkadaşımla (ki acil şifalar diliyorum ona burdan) çok da bir alakası yok. Sadece bir kıvılcım. Ki sonuçta tekrar telefonla arandım ve rahatsız olan arkadaşım meğersem bütün rahatsızlığına karşın gene de buluşmanın gerçekleşmesini istemiş. Takdir ettim.

Neyse umarım yanlış anlaşılmayacak kadar açıklayabilmişimdir yukarıdaki paragrafta. Şimdi asıl konuya gelelim. Başlıktan da anlaşılabileceği gibi: Ankara'da herşey ertelenir!

Şimdi bu yazıyı okuyup da bileni var bilmeyeni var. Ankara hakkında hayalleri olanlar var, işin benim bahsettiğim gibi olmadığını sananları var, hatta "Sadece Ankara'ya mahsus değil bu!" diyenleri de var. Ben kendi akvaryumumu tanıtayım dilerseniz siz de sizinkileri anlatın bana uzun uzun.


Ankara çoğunlukla gri, soğuk, yalnız bir anadolu kenti. (Başkent demek isterdim ama koskoca bir İstanbul ve İzmir dururken nedense buna dilim (elim) var(a)madı.) İnsanları ciddi, katı, asabi, (çıkarları yoksa) selamsız sabahsızlardır. Bürokrasi hayatın her alanına işlemiştir. Okul üniformanız üstünüzde olsa da bir şöför rahatlıkla "Öğrenci misin?" diye sorabilir. Aradaki ücret farkı onun altın sarayının kapılarını açacak anahtarmış gibi. Özgürlüğün bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter ya işte o hesap Ankaradaki insanların özgürlükleri de biraz geniştir sizinkilere kıyasla, gerektiğinde (ve mütemadiyen gerekir) buluttan nem kaparlar. Ama işte o kadar da içler acısı değil yahu. Özgürsünüz, alanınız ne kadar dar olsa da. Özgürsünüz, çok kasarsanız gece 11'e kadar (malum son otobüs). Ertesi sabah kalkıp işe gidecek tonlarca insanın olduğu bir kentte, bu insanlar akşam beşte işten çıkıyorlarsa sonraki altı saat bile fazla deyip kendimizi avutabiliriz de.

İşte yukarıda kısaca betimlemeye çalıştığım bu kentte sürekli planlar yapılır. Meclis planlar yapar, bakanlıklar planlar yapar, tunalı, bahçelievler, etlik, sincan planlar yapar, arkadaşlar, sevgililer, tanıdıklar-tanımadıklar her daim planlar yaparlar. Bu planlar yakın zamanlı olur, uzak zamanlı olur, çok katılımcılı veya az katılımcılı olur, iyi planlar olur, kötüleri de olur..... Bakın ne çok plan olurmuş ankarada. Ama işte bu planlar ertelenir. Meclisi de erteleeer (tatil yapalım çok yorulduk derler), sevgilileri de ertelerler (geleceğimizi de düşünmemiz lazım derler belki de).

İnsan umutsuz yaşayamazmış ya Ankaralı da umut olsun diye plan yapar ve sonra bu planlar bir nedenden ötürü sıklıkla ertelenir. Ertelenmesini istemiyorsanız planladığınız şeyden maksimum bir (1) saat öncesinde herkesi haberdar etmelisiniz ki başka hiçbir işlerini ayarlayacak vakit kalmamışken kendilerini sudan çıkmış balıklar gibi etkinliğin ortasında bulsunlar :]


Şimdi sadece Ankara'dan ve burda yapılan planların ertelenmesinden bahsetmiş gibiyim ama burdan bir yere varmaya çalışıyorum. Ankara'da sadece gündelik planlar (buluşup içelim, tiyatroya-sinemaya gidelim vs) ertelenmez. Bunlar ertelenerek aslında geleceğe yatırım yapıldığına da inanılır (örn: bugün sinemaya gitmeyeyim de oturup şu sınava çalışayım, onu atlatınca iyi bir mezuniyet, sonrasında güzel bir iş-bir eş, bunlardan sonra zaten giderim sinemaya - yaklaşık 10 yıl geçti bu esnada) ki dozunda tutulduğu takdirde erişkin ve aklı başında birinin de bazı şeylerden fedakarlık etmesi de gerekir ve fakat Ankara'da (ne yazık ki) bu erteleme faslı planlamanın öğelerinden birisi gibi olmuştur. Yani bütün planlar yapılır, haberler verilir, mekanlar ayarlanır ve bütün bunlardan sonra telefonu-interneti dinlemeye başlayabilirsiniz çünkü son yapılması gereken şey bunların tamamını ertelemektir. (En azından ertelenmeyenleri bende bir şok yaratıyor artık :] )

Velhasılıkerem Ankara'da hayatlar ertelenir. Öğrencisi, işçisi, memuru, patronu... hayatlarını ertelerler gelecek "güzel" günlerin selameti için. Bu bir çarktır ve içinden kurtulamazsınız. Siz kurtulsanız öteki kurtulamaz sonra bir gece kendinizi etrafınızda tanımadığınız ve sosyalleşmekten ürken insanların yanında içki içerken bulursunuz. Çarktan kurtulmak için ne kadar debelenirseniz, biraz önce bahsettiğim gecelerin sayısı da artar.

Ankaralı zekidir ki bunu alt etmenin bir yolunu, bilerek veya bilmeyerek, keşfetmiştir: Spontane yaşamak! Yani ayağıma top gelirse, ataktaysam, kaleciyle aramda bir engel kalmadıysa (hatta kaleci kalmadıysa), ben de vururum topa hafifçe, o da gider gol olur (olmasa bile ben vurduktan sonra tribünlere doğru selam vermeye koşarım, bu yeter).

Velhasıl "Ankara! Herşey (itina ile) ertelenir!.... Hayat bile...."

Hala ankaraya gelmek isteyen? :]




Not: Rahatsız olan arkadaşıma bir kez daha acil şifa diliyorum (bu akşam da dilerim) ve bir kez daha bu yazıyı üzerine alınmamasını rica ederim. (tabi okuyorsa :])

2 yorum:

  1. erteledikçe yiten giden zamanın farkındalığını da yitiriyoruz bir yandan. sanki sonsuz saatler dakikalar var önümüzde. oysa ki bilmediğimiz bir geri sayım var, görmek istemediğiz çoğu zaman. hayatlarımız değil bizi buna iten, biziz, tembelliğimiz, uyuşukluğumuz ve birtakım değerleri umursamayışımız.
    bir süredir insanlarla plan yapmayı bıraktım, iptal oldukça benim hevesim de kaçıyor ve yapmıyorum her ne yapılacaksa. birileri vazgeçtikçe ben de vazgeçer oluyorum. gidiyorum deyip gidebilmek, akışına bırakıp keyfini çıkarmak gerek anın.

    YanıtlaSil
  2. Haklısın Yağmurcum. Biziz, tembelliğimiz ve sonuna kadar katılıyorum buna da. Geçmişi hatırlıyorum (orta okul yılları) her buluşmaya 30-45 dakika önce giderdim. Sonra baktım o kadar bekliyorum üstüne üstlük bi de iptal ediliyo buluşmalar. Geç kalmaya başladım, eğer iptal edilirse zaten gitmemiş olayım diye. Sonra iptal eden taraf olmaya başladım ister istemez. Hevesim kaçtı... Tembel oldum çıktım. Senin dediğin gibi keyfini çıkartmaya çalıştım anın ama ööle anlar çok nadirler artık. Çoğu zaman yazıda da bahsettiğim gibi bir barda buluyorum kendimi :]

    YanıtlaSil