26 Aralık 2009 Cumartesi

Ölümden yaşam doğar...

Siz hiç ölümü düşündünüz mü?

Depresyon adası dolaylarında veya içinde bulunduğunuz hayatı unuturcasına değil... Zihinlerinizde büyük bir boşluk veya cennet-cehennem imgeleriyle de değil... Veyahut "zaten öleceksem... salla paşam gönder bi duble daha..." gibi de değil...

Siz hiç ölümü düşündünüz mü?

Neden vardır ölüm, neden giden kimse geri gelmez (şarkıdaki gibi), kendinizi hiç tanrı yerine koydunuz mu? Ben bi kere koydum... Çok saçma gelebilir ama devam edin lütfen (o zaman intihar meğilli olmadığım ortaya çıkacak çünkü). Şimdi düşünün, bütün ruhlar (kolay olacaksa insanlar da diyebilirsiniz ancak maddesel olarak algıladığımız anlamıyla değil. Çevrenizdekilere benzetmek isterseniz bir ağaç deyin, bir taş deyin ya da su deyin ama işte insanmış onlar...) bir gün toplanmışlar... Huzur, mutluluk, refah ve bolluk içinde yaşıyorlarmış... "İnsan bundan sıkılır mı ya?" demeyin... Deyin ki "sıkılmışız..." (henüz gerçek nedeni ben de bulamadım ama bitiş cizgisinde bir açıklama mutlaka olacak) O zamanlar tabi ki tek bir hükmeden güç yok (aslında şimdi de yok ama böylesi daha kolay geliyor inanmaya...), zaten kötülük olmadığı için kural yok ve bu kuralları uygulaması gereken mutlak tek güç de yok... Hep beraber (buna sen de dahilsin ben de) oturup karar vermişiz: "Bir şey yapmalıyız!". Bu şey gerektiğinden karmaşık olmamalı ancak içinde bulunduğumuzda basitliğini hepimizin kavramaması da lazım... Öyle bir şey olsun ki hepimiz aynı olalım ancak birbirimizden haberimiz olmasın, herkes bir herkes de öteki olsun... Hepimizin kendimizce erdemli düşünceleri olsun olaylara dışardan baktığımızda ancak içine girdiğimizde kendimizi tanıyamayalım... Ak-kara olmasın ama sonunda akla karanın ayrılacağına inandıralım kendimizi... N'apalım n'apalım? derken şu anda yaşadığımız sistemi bulup inşa etmişiz... Herşey güzelmiş ve ilk başlarda bazı eksiklikler varmış... Mesela ilk gelenlerin sayısı az diye herkes birbirini kolluyormuş, seviyormuş ancak kimin gerçekten ayaklarının üzerinde bireysel  olarak durabilip kimin topluluğa çaresizce bağımlı olduğu ayırt edilemiyormuş bu yüzden de önceki yaşamdan çok farklı değilmiş... Bir eksiklik de şuymuş: "insanlar" yaşamaları gerekenden çok yaşıyormuş, zira bitiş denilen şeyden habersizmişiz... (Her ne kadar toplanıp tanrıyı oluştursak da demek ki tanrıların da öğrenecekleri şeyler ve tadacakları yeni zevkler varmış...) Sonra üzüntüyle tanışmışız... Kaynağı gene bizmişiz ama bilmezmişiz... Yıllar boyu bu üzüntüleri biriktirip durmuşuz... Çok ağır gelmişler... Bu böyle olmaz diyerek yeni bir şey keşfetmişiz: Ölüm!

Hiçbirimiz başta (kendi yarattığımız şeyi hatırlamadığımızdan olacak) ölümü kavrayamamışız... Birşeyleri sevmişiz ve onlar bir gün gözümüzün önünden rızalarımız olmadan gitmişler... Üzülmüşüz, sinirlenmişiz, isyan etmişiz ama bunların hepsinin kendimize olduğunu gene de bilmemişiz... Asıl üzüldüğümüz sevdiğimizin gidişi değil de bizim onunla istediğimiz şeyleri yapamamış olmamızmış, o gidiyormuş bi yere ama biz daha birey olamadığımız için yalnız kalıyormuşuz, kızıyormuşuz ona "beni neden burda yalnız bıraktın..." diye. İşte bunları düşünmemiz de normalmiş çünkü birazdan söyleyeceklerimi düşünüp de uygulamaya koyabilirsek zaten dünya gene geçmişe dönecekmiş ve bir anlamı kalmayacakmış... Özet olarak sistemi böyle kurmuşuz ve şimdiye kadar da tıkır tıkır işlemiş...


Peki nedir ölüm? Parası olan, genç, güzel ve her istediğini elde edebilen bir bayan için bir lanet... kanserle boğuşup her kemoterapide binlerce kez ölen için baldan tatlı bir lütuf... Ama ölüm aynı ölüm, değişken olan sadece hayatlar...

"Hiç gitmeyecekmişsiniz gibi yaşamayın" diyenlere inanmıyorum bilakis hayatı böyle yaşamak gerektiğini düşünüyorum. Demek istediğim hayatın her zevkine dalın da sonunda yaşamayı çok da istemeyeceğiniz kadar karışmış bir hayat ve kullanılamayacak bir beden sahibi olmayın, ancak zevkine varın herşeyin...

Konuya geri dönersek... Siz hiç ölümü tabu olmaktan çıkarıp da düşündünüz mü? "Yarın ne yapsam?"ı düşündüğünüz gibi, "Alışverişte ne alsam?"ı düşündüğünüz gibi.... Siz hiç bir eyleme geçmeden önce "5 dakika sonra ölebilirim" diye düşündünüz mü? Ben deniyorum... ve bazıları için çok tehlikeli olabilecek birşey oldu.... ama şimdi bazı gerçekler vardır ya, hani kendin deneyimleyip bulunca muazzam birşeydir ancak cümleye dökülüp de önüne hazırcana verilince içi boş gibi görünür (bkz. lütfen basit atasözlerinin hayatınızdaki yansımalarını inceleyin ne demek istediğimi ucundan bucağından anlayacaksınız) işte bu söyleyeceğim de o kadar yalın ve net ki bu yüzden her yalın ve net şey gibi çok boş görünür.... Ölümü düşünün ama faydacı olarak düşünün, pratik olarak düşünün. Çıkıp dans ettiğinizde kimlerin güldüğü önemli değil, (zaman eğer göreceli ise) zaten 5 dk. sonra hepsi de öldüler, tozlarınız bile kalmadı.... Karşıda gördüğünüz kişiyle tanışmak istiyosunuz... e tanışın çünkü zaten öldünüz...

Ölümü hayattan zevk almak için kullanın.... bu azraile atabileceğiniz belki de en büyük çalım olabilir....


Not: Ben daha neler neler söylemek istiyordum aslında ama "Dünya üzerinde, Güneş altında söylenmemiş söz yoktur dostlarım" diyen düşünür bir kez daha haklı çıktı... Google'da "ölümü düşünmek" diye aratırsanız bu yazının copy-paste silsilesi olduğunu bile düşünebilirsiniz... en sonunda (kendimden hiç beklemezdim ama emeğe saygı diyim ne diyim) Ebru Gündeş'e bağlanıyor konu.... Ölümsüz aşklar var da ölmeyen aşık var mı.... Kadın bütün özeti vermiş şarkıda düşünene.... Kaldı ki Ebru Gündeş ile aynı kefeye koymamın kendilerine hakaret olmasa da çok çok uygunsuz kaçacak nice düşünür düşünüp durmuşlar ölümü... ölmüşler sonra :] ama işte olay bu değil. Kitap, yazı vs okunsun, destekliyorum, ancak kimse kendisinin düşünüp de bulamayacağı birşeyi bir kitaptan öğrenip gelip ahkam kesmesin, ciddiyim sert çıkarım! Ama sen bir miktar düşündün ve farklı bir bakış açısı lazım... nerden bulcan her zaman zıt görüşlü adamı (ya da sadece "ADAM"ı), işte o vaikt oku canım kardeşim! Gerisi.... sınav sorularını ezberleyip ÖSS'ye giren adamdan farksız gözümde...


Not2: Nalet olsun Google'a! Orjinal düşüncenin kökünü kuruttular.... ne düşünsem orda zaten biri düşünmüş... kendimi çok gereksiz hissediyorum an itibariyle....

2 yorum:

  1. kendini gereksiz hissetme ama birkaç alıntıyla düşüncelerine katkıda bulunacağım.
    "ölüm yaşamadan daha belirgindir...hep bir süreç olan yaşam,ölüm anında, sonunu değili sonucunu bulur...ölüm yaşamı vareder...ölüm yaşamın gücüdür-ya da yaşamın güçlülüğü...-mutlu bir intihar-- olamaz mı?..."

    oruç aruoba(de ki işte)

    YanıtlaSil
  2. Oruç Bey'e katılmadan edemeyeceğim... sözcükleri çok efektif kullanmış benim gibi müsrif değil... eee bi farkımız olsun ama demi ona ayıp olur yoksa çok... Mutlu yıllar dilerim!

    YanıtlaSil