7 Aralık 2009 Pazartesi

Vıccık Vıccık Romantizm.....

Sinan Çetin gene yapmış yapacağını. Biraz önce Kanal D'de Hayat Sineması'nı izliyordum, yeni bitti. Programın tanıtımlarında "İnsanlık 4000 yıldır evleniyor ve Türkiye'de yılda 350 çift boşanıyor..." gibi bir saptamadan bahsediliyor. Bunun için de amcamlar çıkmışlar demişler ki: Evlenmeyi kafalarına koymuş çiftleri bulalım, sorunu bi ondan bi bundan dinleyelim, ellerinde çeşitli medyalar varsa (video, fotoğraf vs.) onları da koyalım, ailelerini falan da konuşturalım maksat aralarını bulalım "Barıştık beeeaaa!" diye hüngür hüngür ağlatarak evlerine gönderelim. En azından benim bu bölümden anladığım şey buydu. Ancak artık bu tür, gecelik, bazı insanların durumlarını alıp ööle bir acındıralım ki millet de izlesin reyting yapalım praogramlarından tek bir şey öğrendiysem o da "bir bölümünü izle tamamını izlemiş kadar olursun".

Şimdi bir açıklama yapmalıyım: Fikir çok güzel yani "Evli çiftler ayrılmasınlar, biz de bunun için elimizden geleni yapalım!", film hazırlamışlar hayatları ile ilgili bak bu da güzel.

Amma ve lakin... Nerden başlasam bilemiyorum ki ya... Birincisi yahu Sinan Bey, sizi oraya kim bilir kişi olarak koydu, kendi çektiğiniz hareketli resimler ve sesler öbeğine bakarak bu insanlar hakkında nasıl yüzeysel yorumlar yapabilirsiniz yaa, denize düşen yılan bulsa ona bile sarılır mantığıyla elinizdekileri değerlendireceksiniz diye neden bu insanların hayatları afişe ediliyor (şimdi onlar da gelmeselerdi denilebilir. Buna ne yazık ki lafım yok. Ama o insanlar gerçekten zor bir durumdalar ve eğer ki son çareleri de siz iseniz durum düşündüğümden bile vahimdir demektir.)....

Şimdi söylesen söylenecek nokta çok ama benim asıl takıldığım ve bu yazıyı yazmama vesile olan en mühim şey şudur: Bu geceki çiftin yaklaşık yedi aylık bir kızları var.

Olayı özetleyeyim: Hanım kızımız eşini çok seviyor, ilk görüşte iyi anlaşıyorlar, evlilikleri yedi yılın ardından çok zor gerçekleşiyor, ardından gelen ekonomik yükler de çok ağır, kızımız eşini ekonomik olarak daha fazla sıkmamak için bir süre iç güveysi olarak yaşamayı teklif ediyor ve bir yıl kadar yaşıyorlar, sonrasında bir kızları oluyor, tabi bu sırada hem kadın hem erkek tarafının ailesi ile problemler var ve bunu çözecek kişi olarak kim atanıyor...: Damat Bey!

Şimdi onların izlediğim hayatını buraya taşımış gibi oluyorum ama gerek isim vermediğimden gerekse toplumumuzda artık zorunlu-klişe hale gelmiş bir hikaye olduğundan ve herkesin başına gelebileceğinden onları bireysel olarak rencide etmediğime inanıyorum. Onların üzerinden toplumun hikayesinin bir kısmını anlatırken burda varmak istediğim nokta çocukları olacak.

Şimdi Sinan Bey, çiftimizi öyle bir yolladı ki "Çocuğunuz için birlikte olmalısınız!" sonucu çıkıyordu. (Hadi adetten olmuş bu söylem, o da bir program yapıyo sonuç olarak ve ne kadar yakınsam da toplumun düşüncelerine tercüman olmalı ki reyting yapsın gibi bir düşünce sadece onun değil onun ayarındaki bütün yapımcıların-sunucuların kafasında var.) Ancak Sinan Bey bunla yetinmediler ve herhalde içinde başbakana karşı bir ukde kalmış olacak ki şöyle bir cümle fırladı kamera karşısı sarhoşu beyninin ağzına ilettiği: "Sizden en az 4 çocuk bekliyorum!"... Hmmm.... Başbakan daha insaflıymış diyeceğim hiç aklıma gelmedi ama o en azından bir (1) çocuğu kurtarıyordu. Sinan Bey en az 4 istiyor!

Şimdi çocuk iyidir, güzeldir, hoştur ve olsun, evi neşelendirir, ebeveyni değiştirir (genellikle iyiye doğru) vs vs... Ancak toplumumuzda çok saçma bir mantık yürüyüp gidiyor: "Evlilik kötüye mi gidiyor? Ee, Çocuk yap!". Genellikle bu aklı koca karılar verirler ve her nedendir bilmem okumuş kızlarımız okuyamamış olanlarına nispeten daha bir dört elle sarılırlar bu fikre. Nitekim acilen çocuk siparişi verilir, gebe kalınmadıysa da öyle olduğu müjdelenir ki rahat seksin ardından bebeğin gelmesi için daha rahat bir ortam hazırlansın.

E peki tamam çocuk oldu. Bazı durumlarda gerçekten de adam diyor ki:

"Ya bi dakka dur Abidin! Napıyosun sen? Artık çocuğun var ve bu mükemmel bişey. Sıkı sıkı sarıl ailene. Eeee karına daha sıkı sarıl çünkü sana nur topu gibi bir evlat verdi." (Ne kadar safız yaaa),

diğer bir durumda da:

"Şimdi çocuk yaptık, iyi, güzel, hoş ama içinde bulunduğun sorunları çözdümü Abidin? Hala yaşaman gereken bir hayat var ve o hayat bu hayat değil. Daha 2 gün öncesine kadar kavga ediyodun eşinle. Hamiledir diye üstüne gitmedin ama sen de biliyosun Abidin: Bunun hamileliğiyle alakası çok da yoktu! Huyu buydu ve anlaşamadığınızı farkettiniz. (Bak hala çocuk hangi ara çıktı demiyo bu arada) Zaten ayrılacaktınız. Biraz ertele (ya da bazen de ertelemez) ayrılığı sonra sen yoluna, o yoluna. Sonuçta ikiniz de birer bireysiniz, ayaklarınız üstünde durabilirsiniz. Hem o değil miydi kadın erkek eşitliğini, kadının erkekten altta kalır bir yanı olmadığını sana car car savunan? Demek ki o da istiyo...."


Şimdi bunlar iki Abidin. Bunların sayısı artar, çeşitlendirilir, olaylar değişir, cinsel roller de değişir (doğum için değil yanlış anlamayın, çocuk yapma ve bunun nedeni açısından. Ama işte kadın istemezse zor, pardon çok zor).

Neyse konuyu dağıtmayalım, özetle evliliğin mesihi olarak bir veya daha fazla çocuk yapılır (yapılabilir). Peki ya sonra....

Bu çocuk bir hayat boyu (en azından ebeveynleri ölene kadar) bu yükü sessiz bir şekilde taşır. Bazen "...sırf senin için!..." gibi hiç geçememiş kızgınlık anlarından birinde anne veya babasının ağzından çıkan ve galiba onlara masum görünen, hatta ve hatta ne kadar "erdemli(!?)" olduklarını henüz farkedilememişse farkettirmek için sarf edilmiş sözlerle ayıkır çocuk ve artık anlamlı bir bunalım yaşar. Bazıları da buna hiç ayıkmazlar ama etraflarındaki bir garip gerginlikle yetişirler, nedenini anlamadan büyürler, kaçınılmaz olarak psikolojik sorunları çıkar ve sıklıkla da arkadaşlarına, çevrelerine, okula vs. bağlanır nedenleri.

Şimdi hadi biz bu 350 çifti kurtaralım(!?), yani ayrılmasınlar. Peki en az birer (1) çocuk yapsalar geleceğin 350 insanı, iki (2) yapsalar 700, ya da maazallah başbakanı veya Sinan Beyi dinleseler 1050-1400 insan piyasaya sürülecek. Azımsanamayacak büyüklükteki bir kısmı sorunlu, eksik.

Bütün anlattıklarımın (ve yazıyı uzatıp dağıtmamak için anlatamadıklarımın) nezdinde sorum şudur: Evliliklerin boşanmayla sonlanması artmaz mı yahu? Ya da soruyu değiştirelim evlilik kalır mı?

Ayrılıklar da sevdaya dahil diye alıntı yapmıştım önceki bir yazımda ama boşanmalar evliliğe dahil olmamalı mı acaba? Çıkamadım işin içinden, kafam çok karıştı yaaa :[

Hayat çok komik değil mi? "Çözdükçe dolanıyor" :]


Not: Bu gece Medya Kralında (Kanal D) çocuk istismarını tartışıyorlar. (Ref. T.D.K. istismar:a. (istisma:rı) 1. Birinin iyi niyetini kötüye kullanma 2. Sömürme.) Umarım bu konuya da değinirler. Sabahın 6sında kalkıp spora gidecek olmama rağmen bu tartışmanın cinsel istismardan öteye gitmesini ve klişenin dışına çıkmasını umarak izleyeceğim. (Şimdi ara sööle demeyin erkekleri uzman değillerse yayına almıyolar)


Not 2: Evlilik (beraberlik) dayanılmaz bir hale geldiyse ve çocuk bunun devam etmesinden dolayı doğacak huzursuz ortamdan daha büyük hasar alacaksa sözü yetkilisine bırakıyorum. Lütfen merak ederseniz  bu "bağlantı"yı takip edip "Boşanma ve Çocuk" adlı yazıyı arayın. Yeterince açıklayıcı olacaktır kanaatimce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder