17 Kasım 2009 Salı

Toplumdaki sevgi eksikliği üzerine...

Hiç farkediyor musunuz bilmiyorum ama toplum(umuz)da bir sevgi eksikliği olduğunu saptadım. Anlayış yok, sevecenlik yok, nezaket, hoşgörü, yardımseverlik, iyilik yok... Sevgi göçmüş bu diyarlardan.

Küçük, izole gettolara benzeyen ve bütün dünya nüfusuyla karşılaştırınca "minicik" kalan, okyanustaki su damlası misali sosyal çevrenizin içinde durumlar nasıldır, bilmem ama herhalde iyidir. Seviyorsunuzdur birbirinizi, anlıyorsunuzdur, hoşgörüyorsunuzdur, yardım ediyorsunuzdur.... Yapıyor musunuzdur? Çıkarınız olmaksızın, bir daha görüşmeyecek olsanız dahi, "yap iyilik at deryaya" mantığıyla da olsa... Yoksa inceden bir çıkar mı vardır ipin ucunda? Olabilir, olsun da! Ancak "çıkar" dediğimde akla hep maddi şeyler gelmesin isterim. Örneğin sokaktaki yaşlı adama gülümseyip "İyi günler!" dediğimde iyi bir karşılık alırsam bu da benim çıkarımdır. Kendimi iyi hissederim, çok şeyden fedakarlıkta bulunmamışımdır. Pişmanlık duymam... Kısaca günüm güzelleştirir.

Tamam masum çıkarlarımız olsun birbirimizden. Hayata zevk katan şeylerdir de bunlar aslında. Peki neyi paylaşamıyor insanoğlu? Dünya yeterince büyük ve çöllerde bile -mevcut teknoloji sağolsun(!?)- tarım yapılabiliyorken toprak da bereketli, yani herkese yetecek yiyecek de var. İnsanoğlunun ilk iki elzem ihtiyacı karşılanabilir. Peki neyi paylaşamıyor insanoğlu? Diyelim ki Tanrı bizi dünyaya gönderdi. İnsan neden kalkıp da "Benim bulduğum parayı, şu hesaba yatırmadan ve benim ülkemin senin ülkendeki şu binasından şu şu evrakları onaylatmadan Tanrının bana verdiği(!?) topraklara adım atamazsın!" der?

Sonuç olarak (diyelim ki) bir alışveriş merkezini gezemeyecekseniz neden oraya gidersiniz? Dünyayı özgürce gezemeyeceksek ne anlamı var ha burda olmuşuz ha 1 kilometrekarelik bir yerde bütün bir ömrümüzü geçirmişiz (ya da heba etmişiz)

Ne diyorlardı: (yanlış hatırlamıyorsam) "Bir zamanlar ağaçlar çoktu ve meyveler boldu, ne zaman ki birisi bir ağacın etrafını çitlerle çevirdi o zaman fakirlik kavramı çıktı" ya da en azından bu anlamda birşeydi.

Dünya'da kötü insanlar var. Buna karşı gelmiyorum. Ancak kötü olarak etiketlediklerimizin bir kısmı zaten Tanrı'nın verdiği şeyleri almak isteyen insanlar (örn: karnı aç olduğu için iş arayan ancak bulamadığında ekmek çalan çocuklar) ve iyi olarak etiketlendirdiklerimizin de çokça bir kısmı henüz kötülükleri gün yüzüne çıkmamış, kendilerini çok iyi gizleyebilen kişiler (ki artık gizlemiyorlar da ama gene de onlara birşey yapılmıyor, en azından benim televizyonda ülkem için gördüklerim bunlar).

Şimdi durum şu: Bir kısım insan dünya üzerindeki kaynaklar üzerinde hak iddia ettiler, kimse buna ses çıkarmadı ve farkedildiğinde artık düzen o kadar sarsılamazdı ki hayatta kalmak için uyum sağladılar. Yanlış anlaşılmasın düzeni bir gecede değiştirmek istemiyorum, zaten tek kişilik iş olmadığı da aşikar. Fakat "herşeyimi alabilirsin ama ruhumu asla!" sözüne ne oldu? Nerde kaybettik bunu? Neden kimse yolda birbirine selam vermiyor? Neden birisi girişimde bulunduğunda hırsızmış gibi bakılıyor? Bu antisosyallik, insandan korkma, hatta yabanilik acaba tecrübe sonucu karakterimize işlenen koruma mekanizmaları mı yoksa artık gölgemizden bile mi korkuyoruz, kendimizden korktuğumuz için mi tanımadık kişilere bir selamı çok görüyoruz? Selam derken kahveye giren adamın "10 puan sevap" kazanması için bir hedef seçmeden ööle ortaya döktüğü "Selamın alyküm"den bahsetmiyorum. Sıcak bir gülümseme, bir baş eğme jesti, bir iyi günler, merhaba, (yalandan da olsa) bir nasılsınız... çok mu...

Devlet bile küçük bir ölçekte düşünüldüğünde bir topluluktur. Herhangi bir topluluktaki bir fert diğer bir üyeyi sevemeden ona ne kadar yarar sağlayabilir veya ondan ne bekleyebilir ki? Ölçeğin ne kadar büyük olduğu farketmiyor. Tanımadığınız birisi için hiçbir zaman karşılığını alamayacağınız bir iyilik yapmak herhalde dünyanın en zor şeyine dönüştü bir ara.

Geçen gün yağmurda gidiyorum. 35-40larında bir amca okul içinde otostop çekiyor. Durdum, aldım. Teşekkür etti. "Almıyorlar..." dedi "almıyorlar... halbu ki herkes 2-3 kişi alsa ne kaybederler" o anda farkettim.Uğruna ne kadar uğraşırsanız uğraşın, isterseniz gecelerinizi gündüzlerinize katın, para denilen kağıt parçalarını kazanın ve onlarla bişeyler satın alın (benim örneğimde araba). O size ait midir? Değildir işte , değildir! Yaktığın benzin senin mi? Harcadığın elektrik, su senin mi? Bunlar hepimizin. Küçük düşünmeyelim. Belki bu adam bana para vermedi veya bir yerde imtiyaz sağlamayacak ama üşütüp hastalanmayacak, yarın işine gelebilecek, belki yapacak belki yapmayacak (iyimser olup işini iyi bir şekilde yapacak diye varsayıyorum), onunla işi olan kişi işini daha kısa sürede bitirecek başka şeylere zamanı artacak.............. bu zincir takip edilemeyecek kadar uzun ve fakat ucu gelip bana dokunacak! Nedenini belki bileceğim belki aklıma bile gelmeyecek (ki büyük ihtimalle ikincisi) ama beni etkileyecek önünde sonunda.

İnsanlar neyi paylaşamaz..... Yarın tanımadığınız birine selam verin olmaz mı hatta ve hatta fırsatınız olursa onunla tanışın. Endişeliyseniz takma bir isim kullanın ama tanışın. Halini hatrını sorun ama bu sefer farklı olsun. Onun sizin amcanız, kardeşiniz, sevgiliniz, veya değer verdiğiniz birisi olduğunu kabul edin. Bir sorununu öğrenin ve ona bir çözüm üretin. Tanrı aşkına üniversitede okuyorsunuz, aklınız ondan daha çok şeye eriyor! Akıl verin. Çünkü o, onun babası veya babasının babası sizin için çalıştı, tarlada, fabrikada, otelde, hademe olarak bir yerde.... ama (bilerek veya bilmeyerek) içinde yaşadığınız toplum daha iyi olsun diye, başka toplumlar önünde başınız yere düşmesin diye çalıştı siz şimdi ona veya onun torununa bir fikir vermişsiniz çok mu? Kaldı ki işe yaraması da gerekmez sadece kendini önemli hissettirdiniz, "bu ülkede yalnız değilim!" fikrini filizlendirdiniz belki de içinde kim bilir? Ancak toplumsal bağlar böyle böyle kurulmuyor mu? Aynı adamın yerinde yarın sizin olmayacağınızın garantisi asla yok yani aslında kendinize yardım ediyorsunuz orda. "...... kendini sayısız parçalara ayırdı ve kendi suretinde insanları yarattı...." yani aslında bildiğiniz bilmediğiniz herşeyi toplayabilseniz ve bir araya getirebilseniz.... evet O'nu yaratıyor. Yani sen, ben, o.... biz "bir"in parçalarıyız ve "bir"e gidemiyoruz gitmemiz gerekirken...

Çıkarları için fırsatları kovalayıp anlamsız bilgileri saklayan, çelme takmaya çalışan insanları bir kenara bırakın, gelecekleri nokta gün gibi bellidir ya çok paralı olacaklar ve bunu harcayacak zaman, ortam bulamayacaklar veya bu kadar karmaşa, kötülük ve nefret yaratan kişileri doğa zaten ayıklayacaktır....

Neyse çok uzattım ve belki de toparlayamadım aklıma heryerlerden üşüşen bilgileri. Kısaca: İyilik yapın iyilik bulun (bulamıyorum diyen bana gelsin ben ona yaparım :P tööbe tööbe)

Yazının şarkı sözü olarak da şu olsun o zaman: Pink Floyd/Hey You - "Together we stand, divided we fall!"

~~Chn~~

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder