27 Kasım 2009 Cuma

"Cihan güneş gözlüklerini neden çıkartmıyor?"....

Geçen gün evden çıkarken hava gayet güzeldi. Güneşli, bulutsuz ama ne çok sıcak ne çok souk. Benim için mükemmel hava işte o! Hani Orhan Veliyi o "güzel havalar" mahvetmiş de öyle "güzel havalarda" vazgeçmiş "evkaftaki memuriyeti"nden, benimki de o hesap, beni de bu havalar mahvedebilir. Çok şükür, çok şükür ki Ankara'da çok olmuyo o havalardan (ya da olaydı daha mı mutlu olurdum.. kim bilir?) Neyse konuya döneyim alt paragrafta.

Hava güneşli diye güneş gözlüklerimi taktım. Aldıım en "salakça" tepki "Abi hava soğuk neden güneş gözlüğü takıyorsun?" oldu.... Yorumu size bırakıyorum... Herneyse, okula geldim. Derse gircem ama o gözlükler bir türlü çıkmıyorlar gözümden. Yeltendim birkaç kez... Nafile sanki yapıştırmışsın... Sonra o gözlüklerle rahat olduğumu farkettim... Sonra aklıma geldi      (aklıma böyle şeyler sık sık gelir yani "ya şöyle olsa?" diye düşünür sonra onu bi güzel hayalimde yaşar gerçek dünyaya dönünce de çok büyük olasılıkla karşılaşmam bu hayali durumla ama işte ben yaşadığımla kalırım. Tevekkeli herhalde bu yüzden yaşadığım çoğu şeyi hatırlamayıp da yaşamadığım şeyleri yaşamışım sanarım...)    ya şimdi hoca derse gelse de gayet normal olarak "Olm çıkar gözlükleri!" dese... Ben ona içinde bulunduğum durumu öyle bir anlatmalıyım ki ondan sonra çıkartsa da gam yememeliyim... Aksi takdirde "Herifçi oğlu cool davranıyo A.Q." gibi yanlış, basit, düşüncesiz ve çiğ yorumlardan başka bir fikir uyandıramayacağım insanların kafasında. Kimin dediğini, genelde olduğu gibi, ne yazık ki hatırlayamıyorum ancak "Ben anlaşılamamktan değil yanlış anlaşılmaktan korkuyorum!" sözü tam da o andaki içinde bulunduğum durumu özetliyordu sanki. Herneyse, hoca ile aramızda geçen diyalog şöyleydi:

Hoca - "Lütfen gözlüklerinizi ders esnasında çıkartır mısınız?"

Cihan - "Hocam izninizle iki çift kelâmım var! Söyleyebilir miyim?"

H. - "Kelâm mı? Ne kadar eski bir kelime. Ne kadar yaşlanmışsınız, ben bile kullanmıyorum o kelimeyi artık ama tabi söyleyin lütfen."

C. -"Hocam! Derler ki "gözler ruhun pencereleridir". İşte bu pencerelerden bakıp o ruhu görecek ve belki de anlayacak birileri olmadığı için kapalı kalsalar olur mu... cereyan yapıyor!"

H. - "Peki sence bana ve arkadaşlarına saygızılık değil midir gözlerini göstermemek?"

C. - "Afedersiniz hocam ancak bu bir saygısızlık değildir! Bilakis size olan saygımdan da bunları takıyorum. Çünkü sizin yerinizde olsam ders verdiğim "gençlerin" çakmak çakmak bakmalarını isterim ve bu bana bir sonraki adımım için enerji kaynağı olur. Lâkin açığa çıkarsam gözlerimdeki umutsuzluğun oluşturacağı deniz o kadar engindir ki yaşam enerjinizin bunun içinde boğulacağından korkarım."

H. - "Seni böyle kötü bir ruh haline sürükleyen olaylar nedir Cihan? Kız arkadaşın mı terketti, iş bulamayacağım diye mi korkuyorsun? ya da başka bir şey?"

C. - "Çok kolay hocam, değil mi? Sadece fiziksel bedenime bakarak yaşımı tahmin ettiniz ve bu yaş grubundaki gençlerin sıkıntılarını aklınızda sınıflandırarak size göre "bizim" en çok dert edebileceğimiz şeylerden şüphe duydunuz. Ancak kazın ayağı her zaman böyle olmuyor hocam! Gözlüklerimi çıkartırım, eğer ki gözlerimin içine bakıp, dürüstçe ve gerçekleri konuşarak, "Herşey er ya da geç iyi oluyor evladım! Sevdiğin bir kız bulacaksın, güzel bir işin olacak ve bununla hem ekonomik hem duygusal anlamda tatmin olacaksın gibi Orson Welles - I know what it is to be young but you don't know what it is to be old cümleleri kuracaksanız. Daha da iyisi, içten ve inanarak, dünyada iyi şeyler de var ve hep olacak. Ne savaşlar, ne (gereksiz yere) açlık, ne statü mücadeleleri, ne de paraya olan kölelik bunu değiştiremeyecek. Bir sabah kalkacaksın ve artık çocuklar katledilmiyor olacaklar. Cehalet düşman olmaktan çıkmış, insanlar birbirlerini sevip yargılamamanın hayatın özü olduğunu kavramış olacaklar" diyebilseniz Hocam! "İnanç..." diyebilseniz mesela "İnançtır ruhunun ekmeği, mücadeledir suyu" deseniz "eğer bunlara haizsen korkma gün er geç doğacaktır. İnsanlar bir gün bakacaklar ve menekşelerin mor, çimenlerin yeşil, gökyüzünün sonsuz ve paranın sadece bir kağıt parçası olup onları kendi rızalarıyla esir ettiğini anlayacaklar. Bir gün... yakında değil ama bir gün olacak ve sen o güne kadar burada kalmalısın, bizimle kalmalısın, çünkü seninle bir kişi daha fazlayız ve dünya halkı da birlerden oluşur..." diyebilseniz... İşte o anda bunlara inanırım... Kesinlikle gerçek olacaklarından değil ama yarın uyanmak için bir nedenim olacağından mutlu olduğumdan! Gözlerimden kaygı değil de inanç akacağından inanırdım sayın hocam!"

H. - "Bunların çoğu gerçekleşmeyecek ancak sen burda bu dersi anlarsan ve birey olarak işini iyi yaptığında bütünün daha da iyiye gideceğinin büyük resmini kavrayabilirsen, sanırım o gözlükleri çıkartıp dersi daha iyi kavraman daha önemli."

C. -"Hocam! Biz değil miyiz ki insanların çoğunun kullanamayacağı ve büyük bir kısmının da ihtiyacı olmayan nesnelerin üretilmesine katkıda bulunuyoruz. O halde aslında insanlarda gereksiz yere arzular yaratacak, sahip olmaları için sadece paralarını değil huzur ve mutluluklarını da vermeleri gereken ve nihayetinde sahip oldukları şeyler aslında bunca bedele rağmen kendilerine sahip olacak fani nesneler üretiyoruz sonuçta. Bugün elimizdeki herşeyi bıraksak toprak karnımızı doyurmaz mı? Uzaya gidince Marstan tek öğrenebileceğimiz şey ne yazık ki "eğer insan yoksa, savaşlar, katliamlar ve gözyaşları olmazdı" düşüncesi olmayacak mı? Barış mı ithal edeceğiz uzaydan? Uçağa her bindiğinizde, gemiler her yük taşıdıklarında, telefonlar insanları yakınlaştırmaları gerekirken uzaklaştırdığında, internet herşeyi hızlı tüketmemiz için gün ve gün daha iyi bir platform olduğunda veya inşa ettiğimiz evler aslında kısa hayatlarımızın mezarlarına dönüştüklerinde... işimi iyi yapmam... huzur ve mutluluğu dünya üzerinden silmeye bir katkı olacaktır ve ben sizin nesliniz gibi çocuklarımın gözlerine bakıp da "biz dünyayı sizin için daha yaşanılabilir bir yer yapmaya çabaladık, artık sıra sizde" dediğimde bu sözlerimi destekleyecek bir realite bulunmayacak dünyada gerçekte... Hocam! Bugüne kadar sınıfta her soru sormak istediğimde "Onu daha önceden biliyor olmanız gerekir!" cevabını aldım. Ne kadar gariptir ki bunu ilkokul 1. sınıftan beri aldığımdan aslında çok temel bilgilerden çok çok yoksunum ve o sorular hep dönüp dolaşıp bana geldi. Ne cevap mı verdim? Tabii ki sizden öğrendiğim cevabı:"Onları daha önceden biliyor olman gerekir!". Cehaletimi gizledim, kişilere karşı ve fakat kendi içimdeki cehaletin karanlığını bir türlü aydınlatamadım ve karanlıklardan korkar oldum... İşte şimdi utanmadan, korkmadan, küçük düşme kaygım olmadan veya tersleme ihtimalinizi önemsemeden bunları soruyorum şimdi size ve önceki cevabınızı ya da "Yaşayıp öğreneceksin..." gibi savuşturmaları bu seferlik kabul etmiyorum... Bugün hayatınızın belki de en önemli dersi olabilir, gelecekten gerçekçi bir biçimde bahsedebilirseniz; en öğretici dersi olabilir birbirimizi sevmeyi öğretirseniz ve yıllarca kullanabileceğimiz bilgileri içerebilir eğer yardımlaşmanın gereksinimi bize nakış nakış işleyebilirseniz... Ama diğer söyleyecekleriniz.... bunlardan gayrısı... sizin için geçmişin tekerrürü bizim için "gerçek hayatta ne işimize yarayacak yaa"lardan başka birşey olmayacaktır..."

Büyük ihtimalle şöyle bitecekti...)

H. - "Tamam çok zamanımız kalmadı lütfen derse geçelim siz de lütfen gözlüklerinizi çıkarın (veya ne istiyorsanız onu yapın)"


Ama işte.... hoca nedenini sormadı gözlüklerimin içine baka baka ders anlatmasına rağmen... İnsanlar gözlerimde bir rahatsızlık olup olmadığını merak ettiler... Kimileri "tarz" yaptığıma çok ikna olmuşlardı ki "acaba kaç karı kız kaldırırım bu şekille" gibi basit ama mutlu, belki de traji-komik düşüncelerini paylaştılar birbirleriyle.... Sonuç olarak aklımda mı, ruhumda mı yoksa kalbimde mi bir sorun olabileceğini düşünmek kimsenin işine gelmedi... Paylaşamadığım için hem ben kaybettim ve belki de onlar da kaybettiler.... Ya da değiştiremeyecekleri fikrinin kendilerine aşılandığı bir dünyada yararsız düşüncelere vakit ayırmaktan sıyrılıp geleceğin "İYİ İNSANLARI" olma yolunda bir adım daha attılar.... Kim bilir...

Ders bitti... evime geldim... dünya hala yalnızdı... can çekişiyordu... medya insanları gütmek istedikleri yöne doğru haberler yapıp uykumuza ninniler yaratıyordu.... Hala bişey değişmedi.... Türkiye doğudaysa, "doğu cephesinde yeni bir şey yok"....

Aklınıza mukayyet olun veya iplerini salın, belki biraz huzur bulursunuz... Bulursanız, sizde pişer ya, bana da düşsün olmaz mı?

Kendinize dikkat edin, huzuru nerde buluyorsanı (ya da bulabiliyorsanız) oraya gidecek cesarete ve güce her daim sahip olun, derinlerde bir yerlerde de olsa....

İyi geceler....

Son olarak aşağıdaki video hislerime tercüman olsun....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder